KYK Blog

- Hayatın İçindeki Blog

Analog Fotoğrafçılık

Analog Fotoğrafçılık

Fotoğraf ortaya çıktığı 1830’lu yıllardan günümüze kadar yaşamlarımızı hep derinden derine etkiledi ve yaşamımızın her döneminde yerini hep aldı. Neredeyse doğumdan ölüme kadar fotoğrafı hep kullanır hale geldik. Gündelik yaşamdan, haberden, bilimsel araştırmalara, sağlıktan, diğer insanları tanımaya kadar fotoğraf her alanda hayatımıza girmiş bulunmakta.

Ortaya çıkışı veya resmi olarak tescil edilişinden sonra, 1840'lı yılların başlarında fotoğraf yaygınlaşmaya başladı. Bu yıllardaki fotoğrafçıların hedef kitlesi, pahalı olduğu için yağlı boya portrelerini yaptıramayan orta sınıftı. Takip eden yıllarda duyarkatlara ve objektiflere ilişkin çalışmalar devam etti ve sonuç olarak fotoğraflarda detaylar arttı, kalite yükseldi, pozlama süresi azaldı. Bu gelişmeler fotoğraf makinalarını gezginlerin en önemli yol arkadaşları haline getirdi. Özellikle Fransa ve İngiltere başta olmak üzere dünyanın her yanına fotoğrafçılar gitti, egzotik ülkelere ilişkin fotoğraflar satılan metalar haline geldi. Zamanla gelişen teknoloji ile önce çift objektifli refleks (TLR – Twin-Lens Reflex) fotoğraf makinesi, ardından tek objektifli refleks (SLR – Single-Lens Reflex) fotoğraf makinesi ve dijital tek lens refleksli (DSLR – Digital Single-Lens Reflex) fotoğraf makinaları geliştirildi.

Günümüzde ise fotoğraf, geçmişe göre büyük oranda biçim değiştirmiştir. Geleneksel biçimde film ve kimyasal maddeler kullanılarak elde edilen analog (geleneksel) fotoğrafların yerini, yine optik teknolojisini ve optik teknolojisiyle birlikte elektronik ve bilgisayar teknolojilerini de kullanan dijital (dijital) fotoğrafları almıştır.

Dijital fotoğrafçılık, analog fotoğrafçılığın – film ve analog (filmli) fotoğraf makineleriyle yapılanların- bilgisayar vb. gibi dijital teknolojilerle yapılması, fotoğrafların dijital yöntemlerle kaydedilmesi ve işlenmesi ile gerçekleşiyor. Çalışma mantığı olarak dijital fotoğraf makineleriyle analog fotoğraf makineleri arasında herhangi bir fark yoktur ve görüntünün elde edilmesi aynıdır. İki teknoloji arasındaki fark, elde edilen görüntünün kaydedilme biçimidir. Aynı zamanda dijital fotoğrafçılık yöntemleri kullanıcıya büyük kolaylıklar sağlarlar. Dijital yöntemlerle elde edilmiş fotoğraflar kolayca işlenebilir, varsa hataları kolaylıkla düzeltilebilir. İnternet ve diğer yollar kullanılarak kolaylıkla bir yerden bir başka yere gönderilebilir, baskıları evde dahi kolaylıkla yapılabilir. Herhangi bir sayfaya daha kolay yerleştirilebilir.

Yaşadığımız bu günlerde fotoğraf, günlük hayatın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Geleneksel anlamdaki film üzerine kaydedilen görüntülere nazaran dijital yöntemlerle kaydedilen görüntülerin sayısı çok daha fazla ve artık her alanda kullanılır hale gelmiştir. Ve hatta her gün yanımızdan ayırmadığımız telefonlar ile çekilen fotoğrafların sayısı analog ve dijital fotoğraf makineleri kullanımına yaklaşmaktadır. Artık Facebook, Instagram, Shutterstock, Unsplash gibi sitelere fotoğraf yüklemek için dahi telefonlarımızı kullanıyoruz. Lakin bu demek değil ki fotoğraf makinalarının tozlu raflardaki yerlerini alma vakti gelmiştir. Nedenini sorarsanız, fotoğraf çekmek veya fotoğrafçılık yapmak(hobi olarak veya geçim kaynağı olarak), tutku ile yapılır. Özellikle de analog fotoğrafçılığın kesinlikle bu kategoriye girdiğini söyleyebilirim.

Analog fotoğrafçılık, ne yazık ki günümüzde çoğu insanın tercih etmediği bir alan. Çünkü çoğu insanın gözünde eski teknoloji olarak görünüyor, ya da daha doğru söylemek gerekirse film almak için çarşıya inmek, makinaya film takmak ve özellikle de filmlerin banyoları ve baskıları. insana angarya geliyor. Lakin aslında analog fotoğrafçılığın güzel yanları da bunlar. Maalesef çoğu insan bunları böyle görmüyor. Yeni yeni fotoğraf çekmeye başlayan insanların da tercihleri DSLR makine almak yönünde oluyor. Lakin fotoğrafçılığa bu şekilde adım atmak, emeklemeden maraton koşmaya çalışmaya benziyor. Çünkü DSLR makinaların sağladığı otomatik seçenek sebebiyle, insanlar fotoğrafın temel taşlarını anlamadan(diyafram, enstantene hızı, ISO(veya analog makinalarda ASA, film hızı) fotoğraf çekmeye başlıyor. Bu temel taşları öğrenmenin en iyi yolu da analog makinalardan geçiyor. Çünkü bunları öğrenmeye mecbur kalıyorsunuz. İki film rulosu fotoğraf çekip(72 adet) sadece 10 tane görüntü elde edince yavaşlamak zorunda kalıyorsunuz. Deklanşöre basmadan önce, ışık miktarına, enstantene hızına, diyafram açıklığına dikkat ediyorsunuz. Arka planda ne olduğu sizin için daha önemli hale geliyor. Çünkü deklanşöre bir kez bastınız mı artık o karenin dönüşü olmuyor.

Analog fotoğrafçılığın, dijitalden ayrıldığı en büyük farktan bahsetmek istersek, o da tabi ki de fotoğrafları elde etme sürecidir. Dijital fotoğrafçılıkta, fotoğrafı çektikten sonra bellek kartına kaydolan fotoğrafı bilgisayarınıza rahatlıkla atabilir, işleyip bastırabilirsiniz. Lakin analog fotoğrafçılıkta bu süreç tamamen farklıdır. 36 poz bitirip, bilgisayarda fotoğraflara bakmak için öncelikle negatifleri banyodan geçirmek gerekir. Banyo, negatifleri belirli kimyasallar ile tepkimeye sokarak, film karelerindeki görüntülerin kalıcı olmasını sağlamak ve gün ışığında pozların yanmasını engellemek için yapılır. Sonrasında ise ister filmleri bastırdıktan sonra ister direk negatiflerden tarayıp bilgisayarınıza yükleyebilirsiniz. Bu sürecin en güzel kısmı ise bu basamakların hepsini evde kendi başınıza yapabilirsiniz. İhtiyacınız olanlar birkaç kimyasal ve banyo kabından başka bir şey değildir.

Son olarak analog makinaların elde verdiği hissiyattan veya mekanik aksamın çıkardığı sesten bahsetmeye bile gerek duymuyorum. Bir tanesini elinize aldığınızda bir daha bırakamayacaksınız…